Geride bıraktığımız Cuma günü, Antalya Gazeteciler Cemiyeti’nin “Meslekte 40 yıl” başlığı altında iftar yemeğinde mesleki abilerim ve kardeşlerimle bir araya gelme fırsatı yakaladık.
Düşünenden de sahiplenenlerden de Allah razı olsun.
Kimse kusura bakmasın o önemli gün ile ilgili öz eleştiri yapmak istiyorum.
Beni seversiniz, sevmezsiniz.
Sevenlerime teşekkür eder, sevmeyenlerime de saygı duyarım.
Kimse kimseyi sevmek zorunda değildir.
Biz gazetecilerin önceliği hür iradedir. Tabi ki hür İradelinin ayrı, patavatsızlığın da ayrı bir şey olduğunu bilmek gerekir.
Bu vesileyle “Meslekte 40 yıl” vurgulaması bana, “Mazeret bahane, buluşmak şahane” olarak geldi.
Söz konusu gece ile ilgili benim gibi öz eleştiri yapacak olan çıkar mı çıkmaz mı emin olun hiç düşünmeden ertesi gün oturdum bilgisayarın başına bunları yazıyorum.
Yemekte Ayla Çekiç yanımda oturuyordu. Oradakilere yani ona buna öyle imalı laflar etti-ki ben dahil, mercimek çorbasını içip, tandırından da galiba kilo alırım düşüncesiyle iki çatal alıp, kayboldu.
Boşalan yerine bizim Teslime Tosun gelip oturdu bende kendisine, “Ayla giderken benim yerime bir tek Teslime oturur dedi” diye takıldım, telefonla aradı ama karşıdan ses gelmedi.
Dolayısıyla Meslekte 40 yılını dolduran ağabeylerimize verilen onur plaketi törenini izleyemedi Ayla hanım.
Sade ama hakikaten anlamlı.
Sevgi ve saygı dolu, seviyeli bir o kadar da ciddi bir geceydi.
Başkan İdris Taş önderliğindeki herkese bir kez daha tekrar tekrar teşekkürü ediyorum.
Ve diyorum ki, “Meslekte 40 yıl” gerçeğini benim şehrimde kaç kişi biliyor ya da farkında?
Misal ben.
1986 yılından bu yana kadrolu gazetecilik mesleğinin bir neferiyim. Yani işim gücüm yazmak.
Bu yaşıma geldim yazarak geçimimi sağlamak dışında hiçbir gelirim olmadı.
Peki hayatı boyunca bir satır dahi yazı yazmamış ama gazeteci olarak sigortalı gösterilip, gazeteciliğin yıpranma hakkını kullanarak emekli olup keyif sürenler için de geçerli mi şu meslekte bilmem kaçıncı yıl olayı?
Onlara da plaket verilir mi ki?
İnanın merak ediyorum
Bir de neden 40 yıl onu anlayabilmiş değilim?
İnsan yaşamında takdir edilmeli, onurlandırılmalı, sağlığında görüp yaşamalı diye düşünüyorum.
Ölünce haberi bile olmaz da ondan.
Yoksa yanılıyor muyum?
Misal ben.
Antalya Gazeteciler Cemiyetine şahsımın üye oluş yılı 1987. Bir ara bazı konulardan dolayı çıktık-girdik derken bendeniz 37 yıl önce cemiyete üye olmuşum diye hesaplıyorum. Ve 40 yıldan 40 yıla öyle bir onur plaketi verildiğine göre 3 yılım daha mı var?
Kim benim 2027 yılına kadar yaşayacağımın garantisini verebilir ki?
Bir Ali Orhan.
Hatta Seyhan Kutman. Hatta ve hatta Ümit Zehir ve Abdullah Yalçın’a sağlıklarında öyle bir plaket verilmiş olunsa en azından bir saat, bir gün ne bileyim bir salise de olsa mutlu olmaları sağlana bilinir miydi, bilinemez miydi diye düşündüm de.
Hepsinin mekanları cennet olsun.
Sahi gereksiz bir düşünce mi oldu benimkisi.
Haddim olmayarak ben böyle düşündüm. Ve düşüncem kime yanlış geliyorsa baştan yani bu düşüncemi kaleme aldığım yazımın içerisinden özür dilerim.
Eminim, “Peki senin fikrin ne” denecektir.
Plaket yaptırmak maliyetli bir şey olmasa gerek. Neden “Meslekte 20, 25 ya da 30 yıl değil de illa ki 40 yıl” desem bana kaç kişi katılır?
Bir de meslekte kalış yılı gerçeği cemiyet üyeliğiyle mi geçerli yoksa üyelik dışındaki yani gazetecilik mesleğini icra etmek adına yazdıkları anlar da dahil mi işte bu da önemli.
Bu vesileyle.
Yazar Tahir S. Yavuz, ‘’Meslekte 30 yıl’’ kitabını, sonraki beş yıl içerisinde biriken köşe yazılarını “Meslekte 35 yıl” adı altında kitaplaştırmıştı. Yavuz’un şimdi de “Meslekte 40 Yıl” kitabı piyasaya çıktı.
Tavsiye ederim.